3 Haziran 2015 Çarşamba

EZAN OKUNUYOR, TELEVİZYONUN SESİNİ KIS!



cemil aydın


Cuma salasını duydu. Televizyonun sesini kıstı. Görüntü yetmedi, biraz açtı sesini. Sesi net duyunca gönlü rahatlamadı. Sesini biraz daha kıstı. Televizyona yaklaştı. Kulağının biri salada, biri giyim alışverişindeki kadındaydı. Ne güzel dükkânlarda geziyorlar, diye geçirdi içinden. İnternette saatlerce incelediği sitelerin mağazaları sıra sıra dizilmişti. Yaşadığı yerden biraz daha nefret etti. Kocasının zorunlu görevinin bitmesine bir sene iki ay kaldığını hesap etti zihninden. Daha çok vardı. Çekecekti bu köy gibi şehrin kahrını. İki kulağı bir olup müezzini dinledi bir an. Müezzin içli içli okuyordu ezanı. Televizyonun sesini biraz daha kıstı. Bir türlü reklama girmedi ki abdest alayım, diye düşündü. Saate baktı. Çocukların gelmesine daha vardı. Bunun farkına varınca rahatladı. Kadın çok güzel bir ayakkabı deniyordu. Ama seçeceği kıyafete de uymalıydı ayakkabı. Denediği kıyafetleri geçirdi aklından.  Turuncu renkli elbiseyi alsa daha iyi olur, diye düşündü. Tekrar salaya dikkat kesildi. Es-selatüvesselamüaleyk, dedi müezzin. Acaba anlamı ne ki bu söylediğinin dedi. Bilmediği için utanç duydu. Korktu. Kısık bir sesle Tövbe estağfurullah, dedi.  Salât namaz demek. Vesselamü selam ederim gibi bir şey olsa. Aleyk ne ki? Aleykümselam diyorlar ya. Sana da selam olsun demek herhalde aleykümselam.  Sana da selam ederim namaz mı yani anlamı. Zannetmem. Şu bir reklama girsin de internetten bakarım. Bak hala ne diyorsun Nermin, abdest alacaksın. Cuma bugün Cuma. İnternetle şunla bunla işin yok. Yasin okuyacaksın, tebareke okuyacaksın ölmüşlerine. Bak yine başladım kendi kendime konuşmaya. Kendinle konuşmayı bırak artık. Bak hala kendimle konuşuyorum. Tamam, tamam şu an kendimle konuşmayı bıraktım.

Dalıp gitmişken düşüncelere salanın bittiğini fark etti. Televizyonun sesini açtı. Rahatlamıştı. Kadın alışverişini tamamlamış sokakta gördüğü her insana pervasızca kuaför olup olmadığını soruyordu. Saçını yaptıramayacak, dedi. Vakti çok azaldı. Bu yağlı, bakımsız saçlara bu vakit yetmez. Gözü saate takıldı. Abdest almadığı tekrar aklına geldi. Kuaför işi bitmeden abdesti aradan çıkartayım bari diyerek lavabonun yolunu tuttu. Hızlıca abdestini aldı. Havlu kirlenmişti. Havluyu değiştirmek gerekiyordu. Çamaşırları yıkamak için saati 10’a kurmuş ama kalkamamıştı. Kalktığında program başladığından planını ertelemişti. Yine her şey birbirine girecek, dedi.  Banyodaki kirli sepetini boşalttı. Sepetteki çamaşırlardan beyaz olanları ayırdı. Çok fazla çamaşır birikmemişti ama kullanacak havlu da kalmamıştı, mecbur makineyi çalıştıracaktı. Bari misafir nevresimlerini atayım makineye de boşa elektrik yakmayayım dedi. Yatak odasına gitti. Gardırobu açtı, özenle katlayıp yerleştirdiği çarşafları aldı. Kimsenin gelip gittiği de yok, bunlar için yiyip bitiriyoruz kendimizi genç kızlığımızda, dedi. Yıkamayıp bir köşeye bıraksan sararıp solacaklar. Eee, beyaz güzel renk ama bakmak da ayrı bir dert. Uğraş dur işte şimdi kullanmadığın çarşaflarla, diye söylenerek çarşafları makineye attı. Makine çalışmaya başladığında tezgâhta kahvaltıdan kalan bulaşıkları gördü. Keşke kahvaltı biter bitmez üşenmeyip yıkasaydım şunları, dedi. Şimdi başıma bela olacak Cuma vakti. Allah kahretsin, tövbe yarabbi, hiçbir şeyi yetiştiremiyorum ya! Bulaşıkları güzelce yıkadı. Tezgâhı özenle sildi. Çaydanlıklara kireç çözücüyü döküp bekletti. Şu Terkos suyu mahvediyor çaydanlıklarımı, dedi.  Bu sırada bulaşıklıktaki kurumuş tabakları, bardakları raflara yerleştirdi. Çay bardaklarını yerleştirirken bardakların yerini değiştirsem mi diye aklından geçirdi. Sonra kendine kızarak: “Şimdi sırası mı mutfak kombini yapmanın canım Cuma vakti.” dedi tövbeler ederek. Derken öğlen ezanı okunmaya başladı. Hemen çaydanlığı duruladı, ellerini bulaşık önlüğüne silip, önlüğünü çıkarttı. İçeri girdi. Önce saate baktı. Evet, okunan öğlen ezanıydı. Sonra televizyona baktı. Evet, kız saçlarını doğru dürüst yaptıramadan stüdyoya gelmişti. Aval aval dükkânlara bakacağına zamanında yetiştireydin işlerini, dedi. Kulağı tekrar ezanı duydu. Bak şu şeytana hala benle uğraşıyor, getirdi beni şu meretin başına oyalıyor. Allah’ım sen bilirsin, ne olacak benim şu halim, dedi. Hemen odasına geçti. Pantolonunu, gömleğini çıkardı. Siyah uzun robadan elbisesini giydi, üstüne siyah ince bir yelek aldı. Aynaya baktı. Güzel göründüğünü düşündü. Biraz daha yaklaştı aynaya, arkasını döndü. Kocası geldi aklına. Uzun uzun aynanın karşısında oylandığını gördüğünde sarılırdı ilk zamanlar. Şimdi yemeğini yiyor, televizyonun karşısında uyuyakalıyor. Haftanın bir günü doğru dürüst birbirimizi görüyoruz, onda da gezmeye çıkıyoruz ve hep bir yerlere yetişme telaşesinden, otoparkta yer bulabilme telaşesinden, nerede yemek yiyeceğimize karar verme telaşesinden, fotoğraf çekinme telaşesinden, eve erken dönme telaşesinden birbirimizin yüzüne bakamıyoruz. Bugün de toplantısı var. Yine geç gelecek. Ne yapsın o da, bak güzel bir ev almış, arabası var, naziktir, huyu güzeldir. En önemlisi inançlıdır. Namazını kılar, yardımını yapar. Hem varlıklı, hem inançlı bir kocam var. Gönlümü yapmaya çalışıyor ama vakti yok ne yapsın.

Zil çaldı. İrkildi. Hemen üstünü başını düzeltti. Başına bir tülbent geçirip kapı deliğinden baktı. Gelen Gülsüm’dü. Karşı komşu. Kapıyı açtı. “Terliklerini görünce, uyuya mı kaldı acaba, dedim kendi kendime. Ziline basayım da bir yoklayayım, dedim. Hayırdır geç mi kalktın?” Başım ağrıyordu, bütün gece uyuyamadım, anca toparladım kendimi, evimi .Bekle Yasin’imi alayım da geleyim. Odaya geçti. Televizyona takıldı gözleri. Kız toplamda 12 puan almıştı. Yeter sana, çok bile almışsın dedi. Kitaplıktan Yasin’i aldı. Televizyonu kapattı. Çıktı.
Gülsümle girdiler alt kattaki Halime Teyze’nin evine. Kapıyı açtı Halime Teyze. Nerede kaldınız, dedi. Herkes geldi. Kusura bakma dedi, Gülsüm. Ancak yetiştirebildik işleri. Hemen içeri geçtiler. Yerlerine oturdular. Gülsüm Yasin suresinin olduğu sayfayı açtı. Benim sesim iyi değil sen oku, dedi. Nermin geç kaldıkları için kendini suçlu hissettiğinden Gülsüm’ü reddedemedi. Açtı Yasin suresinin olduğu sayfayı. Başını kaldırıp herkesin hazır olup olmadığına baktı. Bir an gözü televizyona takıldı. Yaşlı ve aşırı süslü bir kadın belli ki muhallebi yapıyordu. Bu da nesiydi? Hemen müdahale ederek: “Cuma vakti televizyon niye açık canım.” dedi. Halime Teyze kalktı, kumandayı aldı televizyonun yanından. Kusura bakmayın hoca hanım, dedi. Sesi kısıktı ya, unutuvermişim. Nermin oralı olmadı. Gözünü Yasin süresine indirdi. Okumaya başladı:


“Yâsin. Ve’l kuran’il hakim.İnneke leminel mürselin.Ala sıratim müstakim.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder