17 Nisan 2014 Perşembe

ENKAZ



cemil aydın


Ben teller arasındaydım bir zamanlar
Saksağanlar kendiliğinden telleri aşıyordu
Kendiliğinden sınırsızdı kuşlar

Her şey kendiliğinden olduğunda güzel
Kendiliğinden gelmek İstanbul’a
Bir kadına aşık olmak kendiliğinden

Şehirler tesadüfen güzel
Aşk kendiliğinden

Bir istasyona bakan otelin terasına çıkamasak da güzel
Kağıtlara yüklediğimizi gönlümüze sindirmek
Parasızlıktan şikayet etmemek

Bir çiçek koklanmamak üzere açar bazen
Bir şiir okunmamak üzere yazılır
Bir şair kendiliğinden bırakır şiiri
Üç beş kelime, birkaç hatıra yaşar şiirleriyle

Şiirler okunmasa da güzeldir
Şairler ölür kendiliğinden

Eşyanın gizli tarihiyle nefeslenip
Yaşıyordum geçmişin uzak bildiğim zamanlarında
Ne olsa bu hayatta birazı kalıyordu aklımda
Hafızam zayıflıyordu kendiliğinden

İnsan hafızasına gömülür
Hatıra olur kendiliğinden.


4 Nisan 2014 Cuma

KAÇAK


cemil aydın

Kayaların üstüne çıkıp, bacaklarını göğsüne çekti. Ellerini dizlerinin üzerinde buluşturdu. Neyi düşünüyordu?
Benim bir başıma kaldığım zamanlarım çoktu. Bu zamanlarda Allah’la buluşmamı, cehennem ateşini, kabri, üzerime toprak atılışını düşünürüm. Şimdi o da bu düşüncelerle etrafı gözlüyor, hayatının son zamanlarını yaşıyormuşçasına manzarayı içine çekiyor olmalı.
Gitmenin coşkusuna kapılmış, gözlerinin açlığını doyurmaya çalışan biri var karşımda. Başını sürekli sağa sola çevirişinden, gözlerini belertmesinden, derin derin soluk almasından anlıyorum bunu. Belki de ona dair tüm bu söylediklerim gerçeğin dışında bir yerlerde. Yine de insan karşısındakini dinlemeden bir şeylere inanır, inandıklarına kendini ikna edecek dayanaklar bulur ve yeteri kadar haklı olduğunu düşündükten sonra yaklaşır karşısındakine. Ben aklımın bu zeki ve kibirli tavrına, kurguladığı oyununa ayak uydurmaya çalışıyorum. Yanına yaklaşmadan ne düşündüğüne dair hiçbir şey bilmeden tahminler yürütüyorum aklımın sularında. Tüm bu tahminlerin inancımın kıyısına ulaşıyor ve hiçbir nedene gerek duymadan kendi gerçekliğime dahil oluyorlar.
Ne zaman birine yaklaşsam kafamda onun hakkında kurguladığım oyunu prova ediyormuşum gibi hissediyorum. Söylenmesi gerekenleri unuttuğumda, söylenmemesi gerekenleri söylediğimde kurgumun iyi bir uygulayıcısı olmadığım için kendimi zavallı hissediyorum. Ya da karşımdaki beklediğim sözleri söylemediğinde hayal kırıklığına uğruyor,  onun müthiş bir yanılgı içerisinde olduğunu hatırlatıyor ve olması gerekene, kafamdakine, dair tavsiyelerde bulunuyorum. Kime gitsem kendimle çarpışıyorum.
Şimdi gözünü ufka dikmiş sevdiğimin yanına gitsem aynı şeyler olacak. Ben yine kendimle konuşacağım. Kendimi ikna edeceğim saatlerce. Yanlış düşünüyorsun diyeceğim. Kendi doğrularımın taşlarıyla yükselttiğim surlarımda muhafaza edeceğim onu. Güçlülüğümü göstereceğim. O kendini avutamamanın hüznüyle ağlayacak doğrularımın surlarına çarpa çarpa; bense onun ağlamalarıyla kendi surlarımdan düşeceğim. İntiharıma sebep olacağım kendimin.
Galiba vazgeçeceğim.
İnsanların hangi eksiğini doldurmayı becerebildim ki bu zamana kadar. Zar zor sevebildiği birine bile yardımı dokunamayacak birinin ne önerisi olabilir ki hayatı sevebilmek adına? Kendinden çıkıp kendine giden bir yola revan olan birinin ördüğü boşluklarda kim teselli bulabilir? Zamanı heveslerinin ipiyle yakalayan birinin hayatına sahip olduğunu kim söyleyebilir?
Hiçbir cevabım yok beni ayakta tutacak. Vazgeçiyorum.
Kendime dalıp gidiyorum.