23 Mayıs 2014 Cuma

GİTMEM LAZIM



cemil aydın


Sustum, şimdi bu ağırlığın altından nasıl kalkacaksın?
Güneşi evlerde batıramam artık sevgilim, yola düşmem lazım
Konuşmam lazım ufka yakın bir şeyleri sezerek
Kaybolacağım ülkeler lazım
Unutturup kendimi hafızalarda
Gözlerin ısırmadan beni, daha fazla yaralanmadan
Gitmem lazım

Zannetmek beni yordu sevgilim
Hem bak tanımadığım yol arkadaşlarıma anlatırım seni
Unutmanın kıyısına vurmadan gerçeğe yakınken
Hafızam dilimi bölerken bin parçaya
Bakışım bin parçaya bölünürken yaşlarla
Anlatırım bizim oralarda herkesin ne kadar yalnız olduğunu
Sur üflenmeden ölülerimizin toplandığını
Dinletirim kendimi, birilerinden kaçan
Geçtiği yollara bakmaktan kaçan herkese
-Onlar çok iyi dinlerler biliyor musun?
Onlar, susanlar; haykırmadan anlatamayanlar
Derdini kimselere fark ettirmeden büyütenler-

Dönüşü olur mu bu yolun?
Ben ki çaresiz kaldığında kaçan
Çaresizliğinin kaderi olduğunu hatırlayıp geri dönen
Şanlı bir kaybeden
Dönüşü olur belki bu yolun ama
Benden geriye ne kalır?

Sana ağır gelir susmalarım biliyorum ama
Sustum, şimdi bu ağırlığın altından nasıl kalkacaksın?





20 Mayıs 2014 Salı

ŞAİRİN MENZİLİ VE YOL SANCILARI




cemil aydın
 
Şiir metafiziğin alanında dolaşır. Şair aşkın bir kişidir. Hakiki bir şiirde, konu ne olursa olsun Tanrı’yla bir sohbet vardır.

Şiir ulaşılmazın peşindedir. Ulaşılmazla ilgili söylenecek her söz bir öneriden, tahminden öteye gitmeyecektir. Şair burada filozoflara özgü bir rol taşır. Filozof sorulara kati cevaplar vermez, soruları çeşitlendirir; bir önceki sorunun sınırını, mükemmeliyetini aşan bir soruya ulaşır nihayetinde. Şairse Tanrı’yla olan diyaloğunda sorularla ilerler ancak dizelere geçen soruların kendisi değil soruların uyandırdığı duygulardır. Şair bir yere varan biri değildir. Şairin menzili imkansızdır. Yolun hiç bitmemesi onu şiirde daim kılar. Bir başka açıdan yolun hiç bitmemesi, şair bunun farkında olsun olmasın, Tanrı’ya ulaşmakta biraz daha gecikmektir ki şairi derin bir sıkıntıya sokar. Bu sıkıntılı hal de şiirin konusudur. Tam bu noktada şairin imkânsız menzili alınyazısı kabul edip etmeme sorunsalı ortaya çıkar ki bu, şairin kelimelerle olan münasebetini n seyrini belirleyecektir. Alınyazısı kabul edip hakiki şiirde daim olmak mı; yoksa sabırsızlığın ve tahammülsüzlüğün pençesinde kelimelerin ihanetine uğrayıp tarumar olmak mı? Hakiki şiirin yolcusu alınyazısı olarak kabul edecektir ancak burada şair için bir durağanlık riski de yok değildir. Şairin menzilinin imkansızlığında Tanrı’nın iradesini kabul edip “alınyazısı” hükmüne tabi olması şairin yerinde sayması demek değildir. Tanrı’yla muhabbetin devamı, yeni sorularla ruhu yüceltip, nefsin yeryüzündeki yönelişlerini tayin etmesi demektir. Alınyazısının kabulü bir nihayet değildir. Şair Tanrı’yla olan şiirsel muhabbetine nokta koyup o ana kadar edindikleriyle yetinirse biriktirdiği her şey buhar olup yiter. Kelimelerin ihaneti de işte budur. Şairin iradesiyle terke rücu eden kelimeler, ilahi iradeye teslimdir. Şairin elindeki tek hakikat artık budur!

Hakikatlerin ortasında kanaatsiz ve yalnız başına dolaşmak ne bir insanın, ne bir azizin işidir; ama bazen bir şairin işi olabilir.(E.M Cioran, Çürümenin Kitabı sf.97,Metis Yayınları, Kasım 2013)

Kanaatsiz ve yalnız şair, işini yapmaya devam edecektir ancak yaşadığı ve kelimelerle yaşatmaya çalıştığı şiirsel dünyası onu tatmin etmeyecektir. “İnsanın kendisinin kendisine problem olması” olarak tanımlanan bunalımın kucağına düşecektir. Yaşadığı bu bunalıma canavara dönüştürdüğü nefsiyle çözüm arayan şair yanlışına bir yanlış ekleyecek ve bataklığını güzelleştirecektir. Hakiki şiir gerçeği soyutlamayı teklif eder. “Gerçeği soyutlamak yerine gerçekten soyutlanmayı” seçen şairin kendisine ve insanlığa sunacağı hiçbir şey yoktur. “Gerçekten soyutlanmanın” tecrübesinden şair keyif düşkünlüğüyle, tembellikle ve duygusuzlukla dönecektir. Heybeye dolanlar şairin varoluşsal sancılar çekmesine sebep olacak, şair mutsuzluğu ve buhranı sırtına yük edecek, şiirlerinde isyanı tekdüzeleştirecektir. Bunalımı yüceltecek ve çaresizliğin, tükenmişliğin içinde kıvranacaktır. Tatminsizliğin bitmek bilmeyen tekrarı. İşte istikametini şaşırmış şiirin izahı!

Tatminsizlik elbette her şairin tadacağı bir his. Alınyazısını, bilinçle Tanrı’ya hareket için kullanan şairde de bir tatminsizlik olacaktır. Fakat onun tatminsizliği, Tanrı’yla olan muhabbetinde kusuru kendisinde bulmaktan kaynaklanan bir tatminsizliktir. Öznesi şairin kendisidir. Ama kanaatsiz ve yalnız bir şair yolu şaşırdığı andan itibaren kendisini maruz kalan olarak niteleyecektir...

Her şairin bir şekilde içine düştüğü bu ruhi kasvetin sanatçıyı doğurganlaştırdığı kabul edilir. Tatminsizliğin sancılarıyla melankolinin ağına takılan şair, duyguları şeyleştirme konusundaki maharetini bunda da gösterecek ve melankoliyi bir afyon haline getirecektir.

Melankoli, egoizmin düş halidir. Kendinin dışında artık hiçbir nesne, hiçbir sevgi ya da hiçbir nefret sebebi yoktur.(E.M Cioran, Çürümenin Kitabı sf.103,Metis Yayınları, Kasım 2013)

Şair içine düştüğü girdapta baş dönmelerini, azap çeken ruhunun sancılarını melankoliyle tanımlayacak ve kendisiyle alakalı tüm yargılarına melankoliyi bir zırh yapacaktır. Şairi bu zırh elbette korumayacak. Melankoli hapının etkisi geçecek. Şairin dizeleri bir düş etkisi yaratan bu hapın yan etkisinden başka bir şey olmayacaktır.

 

15 Mayıs 2014 Perşembe

SULARA DÜŞÜŞÜM



cemil aydın


Sulara bir düşüşüm vardı görmeliydiniz
Görmeniz gereken ne varsa sulardaydı
Düşüşüm bir ayrıntı olsa olsa
Islanmadan çıkmam şaşırtır mı?
Ben şaşırmadım
Biraz döndü başım

Sulara düşüşüm vardı görmeliydiniz
Düşündüm birdenbire düşmeyi
Düşünmeyi düşmeye yeğlemiştim
Bu şiire düşmeden önce
Ben düştüm
Hiç düşünmeden
Şiirden düşer gibi
Yükseklerden

Sulara düşüşüm vardı görmeliydiniz
Şeytan doldurmadan kimseyi
Kimse kimseyi doldurmadan
Dalıp gitmişken uzaklara
Uzakları doldurmuşlardı
Hemen yakına
Bir düşmüşüm ki...

Sulara düşüşüm vardı görmeliydiniz
İçim ısınmıştı aniden
Tenim çöl kumu gibi ısınmıştı
Çöl bitmiyordu, kum
Bitmiyordu sulara düşüşüm


6 Mayıs 2014 Salı

UÇSUZ



cemil aydın


—Zamanı durduramayız belki uyuşturabiliriz.
Deneyimsiz bir çiçeğin ezilmemesiyse şans
Şansa bırakabiliriz martılar gibi ömür boyu-

Umutlarım yuvalanır göz kapaklarına
Açılsın denizler gibi derin, uçsuz
Gözlerin, gecede birleşsin tüm renkler
Zaman sen baktıkça alsın ömrümden

Senin olduğun her an yağmur çarpsın ki rüya
Rüyalarım sonsuz, unuttursa da aklım
"Hayat bazen hatırlamadığımızda güzeldir."
Göğsünün boşluğundan söyledim bu sözü

Her güzellik boşluk taşır beraberinde
Sızarım derinlerin(d)e dibi olmayan sarhoşluğumla
Gittikçe küçülürüm, küçüklüğüm gittikçe yakışır bana
.


(Bu şiir Alfabe Fanzin'in 10.sayısında yer almıştır.)