27 Ağustos 2013 Salı

OKURU YAZARA YAKLAŞTIRAN BİR YAZI TÜRÜ: GÜNLÜK


cemil aydın


Günlük, yazarın hayatına açılan kapılardır. Bu kapıdan geçtiğinizde yazarın tüm eserlerini bambaşka bir bakışla kuşatmış olursunuz. Bu kapıdan geçtiğinizde hiç bilmediğiniz hakikatlerle karşılaşırsınız. Okuduğunuz hikâyede sizi büyüleyen kahramanın gerçekte yazarına dayanılmaz ızdıraplar verdiğini yazarın günlüğünü okuyarak fark edebilirsiniz. Yazarın günlüğünü okuyarak onun beğeniyle okuduğunuz kitabını bastırmak için türlü sıkıntılar çektiğini öğrenebilirsiniz. Bunları bilmeden de bir eser okunup anlaşılamaz mı? Elbette anlaşılır. Ancak sadece yazarın size anlattığı-siz anlattığını uydurdu diye anlayın- bir dünyada çeşitli heyecanlara kapılırsınız ve “Bu yazıda kendimi buldum.” “Kitabı o kadar büyüleyiciydi ki bir solukta okudum.” yorumlarından öteye geçiremeyeceğiniz kazanımlarınızla! yolunuza devam edersiniz. Ancak okuduğuyla yetinmeyen, yazarın sorduğu sorulara sebep olan zamanın toplumsal gerçeklerini bilmek isteyen, yazarın derdiyle dertlenen, yazara etki eden siyasi, toplumsal olayları ya da kişileri araştıran, yazarın yaratma sürecine geç de olsa eşlik etmek isteyen okuyucu için günlükler paha biçilmezdir.

Ben de birçok kitabını okuduğum( Batık Bir Gemi, Berber Aynası, Bizans Definesi, Düş Ekmeği, Ey Gece Kapını Üstüme Kapat, Garipler Sokağı, Hücrede Karmen, İlkyaz Devrimi, İnsan Bir Ormandır, İstinye Suları, Lunapark, Suçumuz İnsan Olmak, Tarzan Öldü, Yalnızlık Bana Yasak, Hiroşimalar Olmasın, Konumuz Edebiyat) , yazma sürecime büyük etkisi olduğunu düşündüğüm Oktay Akbal’ın Anılarda Görmek ismiyle toparlanan 1967,1968 ve 1969 yıllarını kapsayan günlüklerini okudum.

Okuduğum bu günlüklerde beni sevindiren,üzen,şaşırtan pek çok ayrıntıya rastladım.

Örneğin severek okuduğum Garipler Sokağı 1967 yılında ikinci kez basılmış. Akbal günlüğünde on yedi yıl aradan sonra tekrar basılan kitabıyla ilgili düşüncelerini dile getiriyor. Yaşadığı sokağı, tanıdığı insanları, düşlediği serüvenleri yepyeni okurları karşılayacağı için heyecanlı. Akbal bu romanda anlattığı kahramanların çoğunun yaşadığını söylüyor. Roman radyo oyunu olarak yayınlandığından yazar geçmişe dönüyor, müsvedde defterlerini inceliyor. İkinci baskıda kitabın dilini düzelttiğini söylüyor. Ve ikinci baskının bu kadar geç olmasına üzülüyor. “Türk yazarının alınyazısı böyle.” diyor.

9 Şubat 1968’de Konumuz Edebiyat’ın bir ay sonra çıkacağını müjdeliyor. Kitaba dair düşüncelerini dile getiriyor: “ Edebiyat ve ben… Kitap halinde bu yazıları bir daha okuyunca sevindim. Bakalım okurlar sevecek mi? Ben sevdim ya önemli olan bu. Benim gibi seven okurlar da çıkar elbet.” Akbal’ın kitabı sevenlerin çıkacağına dair inancının, 2013’te Kırıntı Edebiyat ve Düşünce sayfasında yayınladığım “Sabahsız Akşamsız Yere Selamlar” (http://kirintiedebiyat.blogspot.com/2013/07/sabahsiz-aksamsiz-yere-selamlar.html) yazısıyla karşılığını 45 sene sonra vermem sizce de çok manidar değil mi?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder