19 Eylül 2014 Cuma

KAPLICA BİLETİ



cemil aydın


Bir sepetçi binmişti köy dolmuşuna, ama. Teni kükürt kokuyordu. Para yerine bir bilet uzattı şoföre. Şoför aldı bileti 5 lirayı verdi ama sepetçiye. Şaşırdım doğrusu bu işe. Kimdir bu ama sepetçi öğrenmek istedim. Dolmuş son durağa geldiğinde kahyanın koluna girip sordum: Kimdir şu ama adam?

Kahya başladı anlatmaya.

Ben genç delikanlıyım. Bizim sepetçinin yaşı kırk ya da kırk beş. TRT bizim ilçenin göçmenlerinin yaşadığı köylerde belgesel çekmeye karar vermiş. Kimi çekelim, neyi çekelim diye sorunca programcı, muhtarın aklına bizim ama sepetçi gelmiş. Bir ama sepetçi var, demiş. Herkes bıraktı bizim köyde bu işle uğraşmayı ama kör gözüyle hala yapar sepetlerini. Onu çekin derim amma, ilçeden gelen kameramanlara bile yüz vermedi. Ağzı da biraz bozuktur ayıptır söylemesi. Kameramanların ne anası kaldı ne bacısı. Şu da var ki bir kere ilçenin belediye reisi onu ikna etti. Nerden öğrendi bilmem ama onca parayı geri çeviren ama sepetçiyi bizim belediye reisi sekiz on deste kaplıca biletiyle ikna etti. Meğer bizim ama sepetçi kaplıcalara heves edermiş de namerde muhtaç olmayayım diye sesini çıkarmazmış. Zeki adamdır bizim reis. Öğrenmiş işte.Vermiş biletleri ama sepetçiye. Al bu biletleri demiş hem dolmuşta geçer hem kaplıcada. Gider yıkanırsın.  Geçer vücudunun kiri, kaçar saçındaki sakalındaki bitler. Ama sepetçi de o günden beri kaplıcaya ayda bir gider. Sepetlerini koluna takar, içine rahmetli babasının bahçesine ektiği yeşil elmaları doldurur. Garibim çıkıp toplayamadığı için yere düşenleri koyar sepetine . Yarısı ezik büzük elmaların. Ne olursa olsun, elmalar da elma ha! Yumruk büyüklüğünde, alımlı. Bizim ama sepetçinin gözleri kördür amma vicdanı kör değildir bak.  Bereket olsun diye çocuk sesi duydu mu, verir elmalarından bir tanesini. Elmayı alan dua da okusa bela da okusa fark etmez bizim sepetçiye, hiç ses etmez. Malıyla böbürlenenlerden, yaptığı iyiliği başa kakanlardan değil. Allah şahittir yalanım yok.

Bizim Allahlık ama sepetçiye kimse değer vermez ama herkes onu bir şekilde korur kollar. Bizim köylü ama sepetçiyi Allah’ın sınav olsun diye köye yolladığına inanır. İnanır mı bilmiyorum bak yalan olmasın. Ben inanıyorum da herkes inanır zannediyorum. Neyse efendime söyleyeyim bizim sepetçinin bakkaldan bir ihtiyacı mı olur para alınmaz. Bakkal veresiyeye yazar da yazın Alamanya’dan gelen bir herife ödetiverir hesabı sevabına. Eğer aklına bu ama sepetçi beleşten yaşıyor diye bir düşünce geldiyse kov gönder derim; çünkü bizim sepetçi gururludur vesselam. Verdiği parayı almazsan ortalığı bir velveleye verir ki zapt etmek yürek ister. Bu sebeple ondan parayı almamazlık etmez kimse ama aldığını da kar bilmez. Paraları bizim ama sepetçinin bir çeşit kasası olan evindeki naylon sepetine fark ettirmeden koyarlar.  İşte şimdi o naylon sepette paradan çok kaplıca bileti vardır. Bizim sepetçi para diye kaplıca biletini verir durur bakkala, kahveye, camiye. Camiye ya! Her hafta caminin ahşap yardım kutusuna bir kaplıca bileti atmadan geçmişliği yoktur. Allah bereketini versin, ahir ömründe gönlünce yaşatsın inşallah.

Kahyayı soluksuz dinlemiştim. Lafını bitirir bitirmez gözlerim ama sepetçiyi aradı etrafta. Elimi alnıma koyup yokuşa doğru bakındım. Kimseyi benzetemedim ama sepetçiye. Kahya: “Çarşıya git, köylüler çarşının sağ tarafına tezgah kurarlar. Oraya gitmiştir kesin.” dedi. Kahyaya son dolmuşun saatini sorup yokuşu tırmanmaya başladım. Semt pazarının olduğu tarafa doğru diktim gözlerimi. Pazarın ağzında küçük çocuklar topladıkları dutları sepetlere koymuşlar gelene geçene tutuyorlardı.  Sevimli bir kız çocuğu koşturarak geldi yanıma. Sepeti uzatarak: “ İster misin, dalından taze.” dedi.  5 lira verdim. Dutu bitirince sepeti getirir misin amca.” dedi. Sepeti de sat dedim. Olmaz, onu Kemal dede verdi. Allah günah yazar, satmam.” dedi. “Kim ki bu Kemal dede o kadar çekiniyorsun?” Eliyle koluma yapıştı. Beni çarşının kalabalığına sürükledi. Birden kolumu bırakarak kalabalığa karıştı. On saniye geçmedi ki kızın tiz bir sesle bağırışını duydum: “Amcaaaa! Gel, Kemal Dede’yi buldum. “ Sesin geldiği yöne doğru yürüdüm.
Kemal dede; odacıklara ayrılmış pazarın bittiği yerde, yerlere serdikleri hasırların üstünde ekip diktiklerini satan köylülerin içinde yerini almış sessizce oturuyordu. Kemal dedenin tezgahının önüne geldiğimde yanındakiler hemen gözlerini bana dikti. Kemal dedeyi sahipleniyorlardı belli ki. Şüphelerini gidermek için ismiyle seslendim:

-Selamünaleyküm Kemal dede!

Yan tezgâhtakilere baktım. Kemal dedeye yaklaştığımda saç diplerine kadar kalkan kaşları inmiş, yerini merakla büyüyen gözler almıştı. Hepsi bir anda işi gücü bırakıp beni izlemeye koyuldu.
Kemal dede selamımı duyduktan sonra yüzünü sağa doğru çevirip kulağını öne doğru yaklaştırdı. Ördüğü sepetini yanına bıraktı.Birinin tezgahına yaklaştığını anlamış ancak selamımı duymamıştı.

-Selamünaleyküm Kemal dede!

-Ve aleykümselam evladım. Kusura kalma. Hem körüm hem de ağır işitirim. Yaşlıyız be evladım, buna da şükür. Öyle böyle anlaşırız artık. Ne bakmıştın?

Kahyanın, Kemal dedenin ağzının bozuk olduğuna dair söyledikleri aklıma geldi. Kemal dede hırıltılı ve ince sesiyle, öyle kibar konuşmuştu ki şaşırıp kaldım. Bu fikre olan inancımı sarsan Kemal dede vereceğim cevabı daha iyi duyabilmek için dikkat kesilmişti:

-Elmaların çok güzel Kemal dede. Versene üç kilo.

-Tamam evladım. Bekle hemen veriyorum.

Elmaları birer birer poşete koydu. Poşeti sıkıca bağladı ve yan tezgaha doğru elini kaldırdı. Yan tezgâhta duran genç bir kız hemen poşeti alıp tarttı ve bana verdi. Kemal dedenin yanına çöken kız cırtlak sesiyle:

-Üç kilo geldi Kemal dede, üç kilo, üç.

Kemal dede elini iki kez indirip kaldırdı. Kız Kemal dedenin elini öpüp başına koydu. “Allah senden razı olsun Kemal dede, dua et.” dedi.

Bu samimiyet, bu yardımseverlik beni gülümsetti. Kendimi ayrı bir alemde hissettim.

Kemal dede boğazını temizledikten sonra:

-Evladım 5 lira verdin mi yeter.

Elimi cebime attım 10 lirayı ayırıp uzattım Kemal dedeye. Kemal dede parayı aldı. Örme cüzdanının fermuarını açtı ve içinden bir kaplıca biletini alıp uzattı.

-Buyur evladım.

Kemal dedenin uzattığı kaplıca biletini aldım.

-Hayırlı işler Kemal dede. Allah kolaylık versin.

-Sağol evladım. Yolun açık olsun.

Tezgaha sırtımı dönüp geldiğim yöne doğru yürüdüm. Sekiz on adım atmıştım ki arkamdan bir el dokundu sırtıma. Baktım elmaları tartan genç kız. Elindeki 5 lirayı uzattı.

- Bileti ver bunu al abi, Kemal dede tanımaz paraları.

Genç kıza Kemal dedeyi tanıdığımı ve bile isteye alışveriş yaptığımı söyledim. Genç kız kararlı duruşuma inanmış olacak ki ikna oldu. Parayı uzatan eli indi:

-Hakkını helal et abi.


-Helal olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder