27 Kasım 2013 Çarşamba

AŞKTAN GEÇEN YOLUN ÖYKÜSÜ



cemil aydın


Şehir git gide ufalıyordu.

Uludağ’ın etekleri lodosla uçuşuyor,bir o yana bir bu yana sallanıyorduk kesik kesik öksüren arabamızda.Çam ağaçlarının,meşe ağaçlarının,kestane ağaçlarının iç içe girdiği bir ormanın içinde uzayan bir yola uzattık düşlerimizi.Sahibinden satılık başıboş tarlalarda biten ısırganlar,karamuklar;bu sıkı fıkı otların arasında gezineceğini düşündüğüm yılanlar,kertenkeleler yollara dökülüyordu.Yılanı görmüştü Nihan,çığlığı basmıştı.Silkinip ona döndüm.İşaret parmağını göğsüne bitiştirmiş,sırtınıysa benim göğsüme. “Bak,orada.” dedi.Omzunu ovaladım.Gülümsedim. O da gülümsedi.Biraz daha bıraktı kendini bana.”En basitinden en karmaşığına kadar tüm korkuları yok eden gülümsemeni seviyorum,buna ömrüm boyunca  muhtacım.” Daha sıkı sardım onu.Ellerim onun ömrünün tamamına dokunmak ister gibi tüm vücudunda geziniyor,zamanın durağan olmadığını ispat edercesine bedeninin tüm kıvrımlarına sığınıyordum.
Zaman derinleşiyordu.
 Ben hiç bitmeyecekmiş zannettiğim,ömrüm boyunca unutamayacağımı düşündüğüm bir ana gömülüyordum.Geçmişte yaşadığım iyi kötü her şey,içinde bulunduğum ana üşüşüyor,tüm uysallığıyla diz kırıp bu anla bütünleşiyordu. An bir ırmak gibi kıpırtısız akıyordu bedenimde. Gelecek şekilsiz bir denizdi.Mutluydum ve bu yüzden susuyordum.
 Yol git gide daralıyordu.
Çakıl taşlarına boğulmuş yolların yanında artık kerpiç evler vardı.Damı ve evi ayırt edilemeyecek kadar sade bir evi arkada bıraktıktan sonra,bir çeşme karşıladı bizi.”Duralım mı,dağ suyu içelim gelmişken.” Ellerimi ömrünün tamamına dokunamadan çektim.Arabadan indik.Taksi şoförü sigarasını yaktı.Birkaç çocuk taksinin başına üşüştü. İki elinin arasında seyrediyorlardı taksiyi.Ben de küçükken yumruk yaptığım ellerimi gözüme dayar,parmaklarımla avcumuna arasındaki boşluktan ağaçları ve gökyüzünü seyreder,büyüyünce avlayacağım kuşların yuvalarını gözlerdim.Çocuklar gökyüzünü seyrediyorlar mı hala? Bilmiyordum ve bunu öğrenmeye takatim yoktu.
Nihan çeşmenin başında bekliyordu.Çeşme nezle olmuş,hapşırır gibi akıtıyordu suyunu.Köyün  genç kızları ;plastik mavi bidonları,çinko kazanları,teneke ibrikleri ince parmaklarına sıkıştırmış bekliyorlardı çeşmenin başında.Sıranın en önünde bulunan nergisli yazması başının yarısına kadar açılmış,güllü eteğinin altından kiraz işlemeli yün çorabı gözüken kızıl saçlı kıza hafif bir sesle: “Su içebilir miyiz?” dedim.Birkaç saniye beni süzdükten sonra ibriğini çeşmenin kenarına kaydırdı,ani bir hareketle sırtını döndü. Müsade etmişti. Nihan ürkekliğini bana bırakarak çeşmeye yaklaştı. Ağzını musluğa yaklaştırdı.İlk başta suyu içemedi. Çeşme sertçe hapşırdı Nihan’ın yüzüne.Avucuna beklediği sular yüzünden süzüldükten sonra düştü avucuna.Su kendisini temizliyordu Nihan’ın yüzünde.Suyun berraklığıyla Nihan’ın berraklığını ayırt edemiyordum.Nihan bir göl sakinliğiyle tekrar musluğa yaklaştı. Avucuna suyu doldurup geri çekildi. Çeşmeden ayrılmasıyla kızıl saçlının ibriğini kapması bir oldu.Az önce fark edemediğim altınları bileklerine döküldü.Sırada fısıldaşmalar arttı,gülüşmeler başladı.Arabaya yöneldiğimizi gören taksici sigarasını söndürdü.Çeşme başında bekleyen kızlar gözlerinin ucuyla bizi seyrediyor olmalıydılar.
Yol bir yere varamamanın tedirginliğiyle uzuyordu.
Ben yolun darlığından ve uzunluğundan soyutlanmış bir alemdeydim. Tüm istikametlerin odağında Nihan vardı. Nihan bu alemin merkeziydi. Bu alemden çıkıp hayata döndüğümde trafik çizgilerinde,kirlenmiş camlarda Nihan’ı görüyor, iğde kokularında Nihan’ın kokusunu buluyordum.
Aylak bulutlar bir araya gelmiş,yüklerini boşaltıyorlardı.Yağmur başlamıştı.Yağmur yağdığında Nihan’ın çimen yeşili gözleri daha bir parladı. Nihan, o yeşil cenneti kapatmış,daldığı alemin esrikliğiyle dudaklarını kıpırdatıyordu. Manzara değişiyor,hava değişiyor,sözler değişiyor,biz değişiyorduk. Baki kalan Nihan’ın güzelliğiydi. Onun güzelliğine yol oluyordu şiirler,öyküler. O güzelliği çokça görmek için uzuyordu şiirler,o güzelliği çokça görmek için uzuyordu öyküler.
Yolun sonu görünüyordu.
Taksici bir an önce bu dağ başından kurtulmak için hızlanıyordu. Görüntüler bir korku filminin fragmanı gibi hızlıca gürültüyle geçiyordu. Yağ tenekelerine dikilmiş menekşeler, ay çiçekleri, şemsiyeler, yol çizgileri, su damlaları,acı bir fren sesi, Nihan’ın savrulan saçları,taksicinin yüzünü kapatan elleri,uçurum,ısırganlar, kızıl saçlı kız,çeşme, yağmur,şiirler…
Yol bitmişti.
Öykü bitmişti.Şiir bitmişti.
Yağmurlu bir günde
En güzel şiir olacak ölümün
Okuyamayacağım sevgilim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder