cemil aydın
Günlük, yazarın hayatına açılan kapılardır. Bu kapıdan
geçtiğinizde yazarın tüm eserlerini bambaşka bir bakışla kuşatmış olursunuz. Bu
kapıdan geçtiğinizde hiç bilmediğiniz hakikatlerle karşılaşırsınız. Okuduğunuz hikâyede
sizi büyüleyen kahramanın gerçekte yazarına dayanılmaz ızdıraplar verdiğini
yazarın günlüğünü okuyarak fark edebilirsiniz. Yazarın günlüğünü okuyarak onun
beğeniyle okuduğunuz kitabını bastırmak için türlü sıkıntılar çektiğini öğrenebilirsiniz.
Bunları bilmeden de bir eser okunup anlaşılamaz mı? Elbette anlaşılır. Ancak sadece
yazarın size anlattığı-siz anlattığını uydurdu diye anlayın- bir dünyada
çeşitli heyecanlara kapılırsınız ve “Bu yazıda kendimi buldum.” “Kitabı o kadar
büyüleyiciydi ki bir solukta okudum.” yorumlarından öteye geçiremeyeceğiniz kazanımlarınızla!
yolunuza devam edersiniz. Ancak okuduğuyla yetinmeyen, yazarın sorduğu sorulara
sebep olan zamanın toplumsal gerçeklerini bilmek isteyen, yazarın derdiyle
dertlenen, yazara etki eden siyasi, toplumsal olayları ya da kişileri araştıran,
yazarın yaratma sürecine geç de olsa eşlik etmek isteyen okuyucu için günlükler
paha biçilmezdir.
Ben de birçok kitabını okuduğum( Batık Bir Gemi, Berber Aynası,
Bizans Definesi, Düş Ekmeği, Ey Gece Kapını Üstüme Kapat, Garipler Sokağı,
Hücrede Karmen, İlkyaz Devrimi, İnsan Bir Ormandır, İstinye Suları, Lunapark,
Suçumuz İnsan Olmak, Tarzan Öldü, Yalnızlık Bana Yasak, Hiroşimalar Olmasın,
Konumuz Edebiyat) , yazma sürecime büyük etkisi olduğunu düşündüğüm Oktay
Akbal’ın Anılarda Görmek ismiyle toparlanan 1967,1968 ve 1969 yıllarını
kapsayan günlüklerini okudum.
Okuduğum bu günlüklerde beni sevindiren,üzen,şaşırtan pek
çok ayrıntıya rastladım.
Örneğin severek okuduğum Garipler Sokağı 1967 yılında ikinci
kez basılmış. Akbal günlüğünde on yedi yıl aradan sonra tekrar basılan
kitabıyla ilgili düşüncelerini dile getiriyor. Yaşadığı sokağı, tanıdığı
insanları, düşlediği serüvenleri yepyeni okurları karşılayacağı için heyecanlı.
Akbal bu romanda anlattığı kahramanların çoğunun yaşadığını söylüyor. Roman
radyo oyunu olarak yayınlandığından yazar geçmişe dönüyor, müsvedde
defterlerini inceliyor. İkinci baskıda kitabın dilini düzelttiğini söylüyor. Ve
ikinci baskının bu kadar geç olmasına üzülüyor. “Türk yazarının alınyazısı
böyle.” diyor.
9 Şubat 1968’de Konumuz Edebiyat’ın bir ay sonra çıkacağını
müjdeliyor. Kitaba dair düşüncelerini dile getiriyor: “ Edebiyat ve ben… Kitap
halinde bu yazıları bir daha okuyunca sevindim. Bakalım okurlar sevecek mi? Ben
sevdim ya önemli olan bu. Benim gibi seven okurlar da çıkar elbet.” Akbal’ın
kitabı sevenlerin çıkacağına dair inancının, 2013’te Kırıntı Edebiyat ve
Düşünce sayfasında yayınladığım “Sabahsız Akşamsız Yere Selamlar” (http://kirintiedebiyat.blogspot.com/2013/07/sabahsiz-aksamsiz-yere-selamlar.html)
yazısıyla karşılığını 45 sene sonra vermem sizce de çok manidar değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder