cemil aydın
Cuma salasını duydu. Televizyonun sesini kıstı. Görüntü yetmedi,
biraz açtı sesini. Sesi net duyunca gönlü rahatlamadı. Sesini biraz daha kıstı.
Televizyona yaklaştı. Kulağının biri salada, biri giyim alışverişindeki
kadındaydı. Ne güzel dükkânlarda geziyorlar, diye geçirdi içinden. İnternette
saatlerce incelediği sitelerin mağazaları sıra sıra dizilmişti. Yaşadığı yerden
biraz daha nefret etti. Kocasının zorunlu görevinin bitmesine bir sene iki ay
kaldığını hesap etti zihninden. Daha çok vardı. Çekecekti bu köy gibi şehrin
kahrını. İki kulağı bir olup müezzini dinledi bir an. Müezzin içli içli
okuyordu ezanı. Televizyonun sesini biraz daha kıstı. Bir türlü reklama girmedi
ki abdest alayım, diye düşündü. Saate baktı. Çocukların gelmesine daha vardı.
Bunun farkına varınca rahatladı. Kadın çok güzel bir ayakkabı deniyordu. Ama seçeceği
kıyafete de uymalıydı ayakkabı. Denediği kıyafetleri geçirdi aklından. Turuncu renkli elbiseyi alsa daha iyi olur,
diye düşündü. Tekrar salaya dikkat kesildi. Es-selatüvesselamüaleyk, dedi
müezzin. Acaba anlamı ne ki bu söylediğinin dedi. Bilmediği için utanç duydu.
Korktu. Kısık bir sesle Tövbe estağfurullah, dedi. Salât namaz demek. Vesselamü selam ederim
gibi bir şey olsa. Aleyk ne ki? Aleykümselam diyorlar ya. Sana da selam olsun
demek herhalde aleykümselam. Sana da
selam ederim namaz mı yani anlamı. Zannetmem. Şu bir reklama girsin de
internetten bakarım. Bak hala ne diyorsun Nermin, abdest alacaksın. Cuma bugün
Cuma. İnternetle şunla bunla işin yok. Yasin okuyacaksın, tebareke okuyacaksın ölmüşlerine.
Bak yine başladım kendi kendime konuşmaya. Kendinle konuşmayı bırak artık. Bak
hala kendimle konuşuyorum. Tamam, tamam şu an kendimle konuşmayı bıraktım.
Dalıp gitmişken düşüncelere salanın bittiğini fark etti.
Televizyonun sesini açtı. Rahatlamıştı. Kadın alışverişini tamamlamış sokakta
gördüğü her insana pervasızca kuaför olup olmadığını
soruyordu. Saçını yaptıramayacak, dedi. Vakti çok azaldı. Bu yağlı, bakımsız
saçlara bu vakit yetmez. Gözü saate takıldı. Abdest almadığı tekrar aklına
geldi. Kuaför işi bitmeden abdesti aradan çıkartayım bari diyerek lavabonun
yolunu tuttu. Hızlıca abdestini aldı. Havlu kirlenmişti. Havluyu değiştirmek
gerekiyordu. Çamaşırları yıkamak için saati 10’a kurmuş ama kalkamamıştı.
Kalktığında program başladığından planını ertelemişti. Yine her şey birbirine
girecek, dedi. Banyodaki kirli sepetini
boşalttı. Sepetteki çamaşırlardan beyaz olanları ayırdı. Çok fazla çamaşır
birikmemişti ama kullanacak havlu da kalmamıştı, mecbur makineyi
çalıştıracaktı. Bari misafir nevresimlerini atayım makineye de boşa elektrik
yakmayayım dedi. Yatak odasına gitti. Gardırobu açtı, özenle katlayıp
yerleştirdiği çarşafları aldı. Kimsenin gelip gittiği de yok, bunlar için yiyip
bitiriyoruz kendimizi genç kızlığımızda, dedi. Yıkamayıp bir köşeye bıraksan
sararıp solacaklar. Eee, beyaz güzel renk ama bakmak da ayrı bir dert. Uğraş
dur işte şimdi kullanmadığın çarşaflarla, diye söylenerek çarşafları makineye
attı. Makine çalışmaya başladığında tezgâhta kahvaltıdan kalan bulaşıkları
gördü. Keşke kahvaltı biter bitmez üşenmeyip yıkasaydım şunları, dedi. Şimdi
başıma bela olacak Cuma vakti. Allah kahretsin, tövbe yarabbi, hiçbir şeyi
yetiştiremiyorum ya! Bulaşıkları güzelce yıkadı. Tezgâhı özenle sildi.
Çaydanlıklara kireç çözücüyü döküp bekletti. Şu Terkos suyu mahvediyor çaydanlıklarımı,
dedi. Bu sırada bulaşıklıktaki kurumuş tabakları,
bardakları raflara yerleştirdi. Çay bardaklarını yerleştirirken bardakların
yerini değiştirsem mi diye aklından geçirdi. Sonra kendine kızarak: “Şimdi
sırası mı mutfak kombini yapmanın canım Cuma vakti.” dedi tövbeler ederek.
Derken öğlen ezanı okunmaya başladı. Hemen çaydanlığı duruladı, ellerini
bulaşık önlüğüne silip, önlüğünü çıkarttı. İçeri girdi. Önce saate baktı. Evet,
okunan öğlen ezanıydı. Sonra televizyona baktı. Evet, kız saçlarını doğru
dürüst yaptıramadan stüdyoya gelmişti. Aval aval dükkânlara bakacağına
zamanında yetiştireydin işlerini, dedi. Kulağı tekrar ezanı duydu. Bak şu
şeytana hala benle uğraşıyor, getirdi beni şu meretin başına oyalıyor. Allah’ım
sen bilirsin, ne olacak benim şu halim, dedi. Hemen odasına geçti. Pantolonunu,
gömleğini çıkardı. Siyah uzun robadan elbisesini giydi, üstüne siyah ince bir
yelek aldı. Aynaya baktı. Güzel göründüğünü düşündü. Biraz daha yaklaştı aynaya,
arkasını döndü. Kocası geldi aklına. Uzun uzun aynanın karşısında oylandığını gördüğünde
sarılırdı ilk zamanlar. Şimdi yemeğini yiyor, televizyonun karşısında
uyuyakalıyor. Haftanın bir günü doğru dürüst birbirimizi görüyoruz, onda da
gezmeye çıkıyoruz ve hep bir yerlere yetişme telaşesinden, otoparkta yer
bulabilme telaşesinden, nerede yemek yiyeceğimize karar verme telaşesinden,
fotoğraf çekinme telaşesinden, eve erken dönme telaşesinden birbirimizin yüzüne
bakamıyoruz. Bugün de toplantısı var. Yine geç gelecek. Ne yapsın o da, bak
güzel bir ev almış, arabası var, naziktir, huyu güzeldir. En önemlisi
inançlıdır. Namazını kılar, yardımını yapar. Hem varlıklı, hem inançlı bir
kocam var. Gönlümü yapmaya çalışıyor ama vakti yok ne yapsın.
Zil çaldı. İrkildi. Hemen üstünü başını düzeltti. Başına bir
tülbent geçirip kapı deliğinden baktı. Gelen Gülsüm’dü. Karşı komşu. Kapıyı
açtı. “Terliklerini görünce, uyuya mı kaldı acaba, dedim kendi kendime. Ziline
basayım da bir yoklayayım, dedim. Hayırdır geç mi kalktın?” Başım ağrıyordu,
bütün gece uyuyamadım, anca toparladım kendimi, evimi .Bekle Yasin’imi alayım
da geleyim. Odaya geçti. Televizyona takıldı gözleri. Kız toplamda 12 puan
almıştı. Yeter sana, çok bile almışsın dedi. Kitaplıktan Yasin’i aldı.
Televizyonu kapattı. Çıktı.
Gülsümle girdiler alt kattaki Halime Teyze’nin evine. Kapıyı
açtı Halime Teyze. Nerede kaldınız, dedi. Herkes geldi. Kusura bakma dedi,
Gülsüm. Ancak yetiştirebildik işleri. Hemen içeri geçtiler. Yerlerine
oturdular. Gülsüm Yasin suresinin olduğu sayfayı açtı. Benim sesim iyi değil
sen oku, dedi. Nermin geç kaldıkları için kendini suçlu hissettiğinden Gülsüm’ü
reddedemedi. Açtı Yasin suresinin olduğu sayfayı. Başını kaldırıp herkesin
hazır olup olmadığına baktı. Bir an gözü televizyona takıldı. Yaşlı ve aşırı
süslü bir kadın belli ki muhallebi yapıyordu. Bu da nesiydi? Hemen müdahale
ederek: “Cuma vakti televizyon niye açık canım.” dedi. Halime Teyze kalktı,
kumandayı aldı televizyonun yanından. Kusura bakmayın hoca hanım, dedi. Sesi
kısıktı ya, unutuvermişim. Nermin oralı olmadı. Gözünü Yasin süresine indirdi.
Okumaya başladı:
“Yâsin. Ve’l kuran’il hakim.İnneke leminel mürselin.Ala
sıratim müstakim.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder