cemil aydın
Şiir ulaşılmazın peşindedir. Ulaşılmazla ilgili söylenecek
her söz bir öneriden, tahminden öteye gitmeyecektir. Şair burada filozoflara
özgü bir rol taşır. Filozof sorulara kati cevaplar vermez, soruları çeşitlendirir;
bir önceki sorunun sınırını, mükemmeliyetini aşan bir soruya ulaşır
nihayetinde. Şairse Tanrı’yla olan diyaloğunda sorularla ilerler ancak dizelere
geçen soruların kendisi değil soruların uyandırdığı duygulardır. Şair bir yere
varan biri değildir. Şairin menzili imkansızdır. Yolun hiç bitmemesi onu şiirde
daim kılar. Bir başka açıdan yolun hiç bitmemesi, şair bunun farkında olsun
olmasın, Tanrı’ya ulaşmakta biraz daha gecikmektir ki şairi derin bir sıkıntıya
sokar. Bu sıkıntılı hal de şiirin konusudur. Tam bu noktada şairin imkânsız
menzili alınyazısı kabul edip etmeme sorunsalı ortaya çıkar ki bu, şairin
kelimelerle olan münasebetini n seyrini belirleyecektir. Alınyazısı kabul edip
hakiki şiirde daim olmak mı; yoksa sabırsızlığın ve tahammülsüzlüğün pençesinde
kelimelerin ihanetine uğrayıp tarumar olmak mı? Hakiki şiirin yolcusu
alınyazısı olarak kabul edecektir ancak burada şair için bir durağanlık riski
de yok değildir. Şairin menzilinin imkansızlığında Tanrı’nın iradesini kabul
edip “alınyazısı” hükmüne tabi olması şairin yerinde sayması demek değildir.
Tanrı’yla muhabbetin devamı, yeni sorularla ruhu yüceltip, nefsin yeryüzündeki
yönelişlerini tayin etmesi demektir. Alınyazısının kabulü bir nihayet değildir.
Şair Tanrı’yla olan şiirsel muhabbetine nokta koyup o ana kadar edindikleriyle
yetinirse biriktirdiği her şey buhar olup yiter. Kelimelerin ihaneti de işte
budur. Şairin iradesiyle terke rücu eden kelimeler, ilahi iradeye teslimdir.
Şairin elindeki tek hakikat artık budur!
Hakikatlerin
ortasında kanaatsiz ve yalnız başına dolaşmak ne bir insanın, ne bir azizin
işidir; ama bazen bir şairin işi olabilir.(E.M Cioran, Çürümenin Kitabı
sf.97,Metis Yayınları, Kasım 2013)
Kanaatsiz ve yalnız şair, işini yapmaya devam edecektir
ancak yaşadığı ve kelimelerle yaşatmaya çalıştığı şiirsel dünyası onu tatmin
etmeyecektir. “İnsanın kendisinin kendisine problem olması” olarak tanımlanan
bunalımın kucağına düşecektir. Yaşadığı bu bunalıma canavara dönüştürdüğü nefsiyle
çözüm arayan şair yanlışına bir yanlış ekleyecek ve bataklığını güzelleştirecektir.
Hakiki şiir gerçeği soyutlamayı teklif eder. “Gerçeği soyutlamak yerine
gerçekten soyutlanmayı” seçen şairin kendisine ve insanlığa sunacağı hiçbir şey
yoktur. “Gerçekten soyutlanmanın” tecrübesinden şair keyif düşkünlüğüyle,
tembellikle ve duygusuzlukla dönecektir. Heybeye dolanlar şairin varoluşsal
sancılar çekmesine sebep olacak, şair mutsuzluğu ve buhranı sırtına yük edecek,
şiirlerinde isyanı tekdüzeleştirecektir. Bunalımı yüceltecek ve çaresizliğin,
tükenmişliğin içinde kıvranacaktır. Tatminsizliğin bitmek bilmeyen tekrarı.
İşte istikametini şaşırmış şiirin izahı!
Tatminsizlik elbette her şairin tadacağı bir his.
Alınyazısını, bilinçle Tanrı’ya hareket için kullanan şairde de bir
tatminsizlik olacaktır. Fakat onun tatminsizliği, Tanrı’yla olan muhabbetinde
kusuru kendisinde bulmaktan kaynaklanan bir tatminsizliktir. Öznesi şairin
kendisidir. Ama kanaatsiz ve yalnız bir şair yolu şaşırdığı andan itibaren
kendisini maruz kalan olarak niteleyecektir...
Her şairin bir şekilde içine düştüğü bu ruhi kasvetin
sanatçıyı doğurganlaştırdığı kabul edilir. Tatminsizliğin sancılarıyla
melankolinin ağına takılan şair, duyguları şeyleştirme konusundaki maharetini
bunda da gösterecek ve melankoliyi bir afyon haline getirecektir.
Melankoli, egoizmin
düş halidir. Kendinin dışında artık hiçbir nesne, hiçbir sevgi ya da hiçbir
nefret sebebi yoktur.(E.M Cioran, Çürümenin Kitabı sf.103,Metis Yayınları,
Kasım 2013)
Şair içine düştüğü girdapta baş dönmelerini, azap çeken
ruhunun sancılarını melankoliyle tanımlayacak ve kendisiyle alakalı tüm
yargılarına melankoliyi bir zırh yapacaktır. Şairi bu zırh elbette korumayacak.
Melankoli hapının etkisi geçecek. Şairin dizeleri bir düş etkisi yaratan bu
hapın yan etkisinden başka bir şey olmayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder