Bir sepetçi binmişti köy dolmuşuna, ama. Teni kükürt
kokuyordu. Para yerine bir bilet uzattı şoföre. Şoför aldı bileti 5 lirayı verdi
ama sepetçiye. Şaşırdım doğrusu bu işe. Kimdir bu ama sepetçi öğrenmek istedim.
Dolmuş son durağa geldiğinde kahyanın koluna girip sordum: Kimdir şu ama adam?
Kahya başladı anlatmaya.
Ben genç delikanlıyım. Bizim sepetçinin yaşı kırk ya da kırk
beş. TRT bizim ilçenin göçmenlerinin yaşadığı köylerde belgesel çekmeye karar vermiş.
Kimi çekelim, neyi çekelim diye sorunca programcı, muhtarın aklına bizim ama
sepetçi gelmiş. Bir ama sepetçi var, demiş. Herkes bıraktı bizim köyde bu işle
uğraşmayı ama kör gözüyle hala yapar sepetlerini. Onu çekin derim amma, ilçeden
gelen kameramanlara bile yüz vermedi. Ağzı da biraz bozuktur ayıptır söylemesi.
Kameramanların ne anası kaldı ne bacısı. Şu da var ki bir kere ilçenin belediye
reisi onu ikna etti. Nerden öğrendi bilmem ama onca parayı geri çeviren ama
sepetçiyi bizim belediye reisi sekiz on deste kaplıca biletiyle ikna etti. Meğer bizim
ama sepetçi kaplıcalara heves edermiş de namerde muhtaç olmayayım diye sesini
çıkarmazmış. Zeki adamdır bizim reis. Öğrenmiş işte.Vermiş biletleri ama
sepetçiye. Al bu biletleri demiş hem dolmuşta geçer hem kaplıcada. Gider
yıkanırsın. Geçer vücudunun kiri, kaçar
saçındaki sakalındaki bitler. Ama sepetçi de o günden beri kaplıcaya ayda bir gider.
Sepetlerini koluna takar, içine rahmetli babasının bahçesine ektiği yeşil
elmaları doldurur. Garibim çıkıp toplayamadığı için yere düşenleri koyar sepetine . Yarısı ezik büzük elmaların. Ne olursa olsun, elmalar da elma ha! Yumruk
büyüklüğünde, alımlı. Bizim ama sepetçinin gözleri kördür amma vicdanı kör
değildir bak. Bereket olsun diye çocuk
sesi duydu mu, verir elmalarından bir tanesini. Elmayı alan dua da okusa bela
da okusa fark etmez bizim sepetçiye, hiç ses etmez. Malıyla böbürlenenlerden,
yaptığı iyiliği başa kakanlardan değil. Allah şahittir yalanım yok.
Bizim Allahlık ama sepetçiye kimse değer vermez ama herkes
onu bir şekilde korur kollar. Bizim köylü ama sepetçiyi Allah’ın sınav olsun
diye köye yolladığına inanır. İnanır mı bilmiyorum bak yalan olmasın. Ben
inanıyorum da herkes inanır zannediyorum. Neyse efendime söyleyeyim bizim
sepetçinin bakkaldan bir ihtiyacı mı olur para alınmaz. Bakkal veresiyeye yazar
da yazın Alamanya’dan gelen bir herife ödetiverir hesabı sevabına. Eğer aklına
bu ama sepetçi beleşten yaşıyor diye bir düşünce geldiyse kov gönder derim;
çünkü bizim sepetçi gururludur vesselam. Verdiği parayı almazsan ortalığı bir velveleye
verir ki zapt etmek yürek ister. Bu sebeple ondan parayı almamazlık etmez kimse
ama aldığını da kar bilmez. Paraları bizim ama sepetçinin bir çeşit kasası olan
evindeki naylon sepetine fark ettirmeden koyarlar. İşte şimdi o naylon sepette paradan çok
kaplıca bileti vardır. Bizim sepetçi para diye kaplıca biletini verir durur
bakkala, kahveye, camiye. Camiye ya! Her hafta caminin ahşap yardım kutusuna
bir kaplıca bileti atmadan geçmişliği yoktur. Allah bereketini versin, ahir
ömründe gönlünce yaşatsın inşallah.
Kahyayı soluksuz dinlemiştim. Lafını bitirir bitirmez
gözlerim ama sepetçiyi aradı etrafta. Elimi alnıma koyup yokuşa doğru bakındım.
Kimseyi benzetemedim ama sepetçiye. Kahya: “Çarşıya git, köylüler çarşının sağ
tarafına tezgah kurarlar. Oraya gitmiştir kesin.” dedi. Kahyaya son dolmuşun
saatini sorup yokuşu tırmanmaya başladım. Semt pazarının olduğu tarafa doğru
diktim gözlerimi. Pazarın ağzında küçük çocuklar topladıkları dutları sepetlere
koymuşlar gelene geçene tutuyorlardı.
Sevimli bir kız çocuğu koşturarak geldi yanıma. Sepeti uzatarak: “ İster
misin, dalından taze.” dedi. 5 lira
verdim. Dutu bitirince sepeti getirir misin amca.” dedi. Sepeti de sat dedim.
Olmaz, onu Kemal dede verdi. Allah günah yazar, satmam.” dedi. “Kim ki bu Kemal
dede o kadar çekiniyorsun?” Eliyle koluma yapıştı. Beni çarşının kalabalığına
sürükledi. Birden kolumu bırakarak kalabalığa karıştı. On saniye geçmedi ki
kızın tiz bir sesle bağırışını duydum: “Amcaaaa! Gel, Kemal Dede’yi buldum. “ Sesin
geldiği yöne doğru yürüdüm.
Kemal dede; odacıklara ayrılmış pazarın bittiği yerde,
yerlere serdikleri hasırların üstünde ekip diktiklerini satan köylülerin içinde
yerini almış sessizce oturuyordu. Kemal dedenin tezgahının önüne geldiğimde
yanındakiler hemen gözlerini bana dikti. Kemal dedeyi sahipleniyorlardı belli
ki. Şüphelerini gidermek için ismiyle seslendim:
-Selamünaleyküm Kemal dede!
Yan tezgâhtakilere baktım. Kemal dedeye yaklaştığımda saç
diplerine kadar kalkan kaşları inmiş, yerini merakla büyüyen gözler almıştı. Hepsi
bir anda işi gücü bırakıp beni izlemeye koyuldu.
Kemal dede selamımı duyduktan sonra yüzünü sağa doğru
çevirip kulağını öne doğru yaklaştırdı. Ördüğü sepetini yanına bıraktı.Birinin tezgahına yaklaştığını anlamış ancak selamımı duymamıştı.
-Selamünaleyküm Kemal dede!
-Ve aleykümselam evladım. Kusura kalma. Hem körüm hem de
ağır işitirim. Yaşlıyız be evladım, buna da şükür. Öyle böyle anlaşırız artık.
Ne bakmıştın?
Kahyanın, Kemal dedenin ağzının bozuk olduğuna dair
söyledikleri aklıma geldi. Kemal dede hırıltılı ve ince sesiyle, öyle kibar
konuşmuştu ki şaşırıp kaldım. Bu fikre olan inancımı sarsan Kemal dede
vereceğim cevabı daha iyi duyabilmek için dikkat kesilmişti:
-Elmaların çok güzel Kemal dede. Versene üç kilo.
-Tamam evladım. Bekle hemen veriyorum.
Elmaları birer birer poşete koydu. Poşeti sıkıca bağladı ve
yan tezgaha doğru elini kaldırdı. Yan tezgâhta duran genç bir kız hemen poşeti
alıp tarttı ve bana verdi. Kemal dedenin yanına çöken kız cırtlak sesiyle:
-Üç kilo geldi Kemal dede, üç kilo, üç.
Kemal dede elini iki kez indirip kaldırdı. Kız Kemal dedenin
elini öpüp başına koydu. “Allah senden razı olsun Kemal dede, dua et.” dedi.
Bu samimiyet, bu yardımseverlik beni gülümsetti. Kendimi
ayrı bir alemde hissettim.
Kemal dede boğazını temizledikten sonra:
-Evladım 5 lira verdin mi yeter.
Elimi cebime attım 10 lirayı ayırıp uzattım Kemal dedeye.
Kemal dede parayı aldı. Örme cüzdanının fermuarını açtı ve içinden bir kaplıca
biletini alıp uzattı.
-Buyur evladım.
Kemal dedenin uzattığı kaplıca biletini aldım.
-Hayırlı işler Kemal dede. Allah kolaylık versin.
-Sağol evladım. Yolun açık olsun.
Tezgaha sırtımı dönüp geldiğim yöne doğru yürüdüm. Sekiz on
adım atmıştım ki arkamdan bir el dokundu sırtıma. Baktım elmaları tartan genç kız.
Elindeki 5 lirayı uzattı.
- Bileti ver bunu al abi, Kemal dede tanımaz paraları.
Genç kıza Kemal dedeyi tanıdığımı ve bile isteye alışveriş
yaptığımı söyledim. Genç kız kararlı duruşuma inanmış olacak ki ikna oldu.
Parayı uzatan eli indi:
-Hakkını helal et abi.
-Helal olsun.