cemil aydın
Dikkat çekmek,edebiyata bir şekilde
atılmış olan herkesin düşeceği bir derttir. Duygu ve düşünceler
en nihayetinde paylaşılmak içindir. Şairler/yazarlar oluşturduğu
metnin muhatabınca fark edilmesini ister.Bu istek neticesinde doğal
bir rol dağılımı olur: Patronlar,yayınevleri,editörler ve
şairler/yazarlar.
Patronlar para sahipleridir. Patron
olmalarındaki tek sebep budur.Edebiyatla içli dışlı olmalarına
gerek yoktur. Tanıdığın isim yapmış şairleri/yazarları bir
araya topladığını ve hazır bir okur kitlesine sahip olduğunu
kendilerine kanıtladığın zaman onlarla anlaşmış olursun.
Şairler/yazarlar ve editörler onun nezdinde kazanacağı paraya
hizmet eden kişilerdir.
Edebiyattan zerre anlamayan para
sahiplerinin edebiyat ortamında söz sahibi olması edebiyatı ancak
laçkalaştırır. Öncelikle yapılması gereken dergilerin niyeti
bozuk para sahiplerinden temizlenmesidir.
Bu noktada aklımıza muhakkak şu soru
gelecektir: Dergiler bahsettiğimiz para sahiplerinden
temizlendiğinde dergilerin finansmanını kim sağlayacak? Var olan
ortama baktığımızda dergilerin finansman sıkıntısı nedeniyle
düzensiz yayın yaptığını rahatlıkla görebiliriz. Düzenli
yayın yapanlar da bir süre sonra yayın yolculuğuna son vermek
zorunda kalabiliyor. Son yıllarda bir süre piyasada yer aldıktan
sonra yayın hayatından çekilen dergiler bir hayli fazla."Dergi
mezarlığı" yakıştırmasını edebiyat dünyamıza reva
gören bu sistemi para sahiplerini devre dışı bırakarak nasıl
değiştirebiliriz? Bu soruyu geçtiğimiz Eylül ayı içerisinde
twitter aracılığıyla İzdiham dergisince ortaya atılan bir
öneriyle cevaplamak istiyorum. İzdiham dergisi var olan edebiyat
dergilerinin sayısının 100'ü geçmediğini,ülkemizdeki il
sayısının da 81 olduğunu dile getirdikten sonra her belediyenin
bir dergiyi destekleyebileceğini ve bu konuda belediyelerin
sorumluluk alması gerektiğini ifade etti. İzdiham dergisi bu
öneriyle yazarların sadece hazırlayacağı yazılara odaklanmasını
sağlamak istiyor olabilir. Ancak bu ihtimal İzdiham'ın önerisini
kabul etmek için ikna edici değil. Elbette doğru olan edebiyat
dergilerinin hiçbir kurum ya da kuruluştan reklam almadan ayakta
kalabilmesidir. Sözgelimi bir inşaat şirketinin, herhangi bir
bankanın ya da dekorasyon firmasının edebiyat dergisinde yeri
olmamalı. Ancak İzdiham dergisinin atladığı bir nokta var.
Belediyeler siyasi partilerin doğrudan temsilcileriyle faaliyet
gösterir. Belediyenin bir edebiyat dergisini desteklediğini
düşünelim. Çıkacak yazılarda belediye başkanının,il ya da
ilçe meclis üyelerinin hatta parti seçmenlerinin siyasi odaklı
bir müdahalesi olmayacağının garantisini kim verebilir? Dergileri
ekonomik bir sıkıntıdan kurtarırken,edebiyatı en olmaması
gereken yere,siyasetin kucağına atmak, akılcı bir çözüm
değildir. Dergiler okurlarının benimsediği yetkin
şairlere/yazarlara bırakılmalı. Dergiye katkı sunan
şairler/yazarlar/çizerler derginin finansmanını sağlamak için
hiçbir kurum ve kuruluşla görüşmemelidir. Ekonomik planlamaları
dergi içeriğini oıluşturan kadrodan tamamen bağımsız kişiler
yürütmelidir.Dergiye hiçbir karşılık beklemeden yatırım yapan
biri yoksa ve katkı sunanlara telif ücreti ödenecekse dergiye
reklam alınmalıdır.
Dergilere alınan
reklamlar editör ve onun birkaç arkadaşının maaşı olmamalıdır.
Dağıtılmaya değer bir para varsa bu para dergilere katkı sunan
herkesle paylaşılmalıdır. Dergilerin sömürü düzeninden
çıkması için yazılarını yayımlatmak isteyen
şairlerin/yazarların seçici davranması gerekmektedir. Şair/yazar,
dikkat çekmek uğruna patronlar ya da muhtelif kurumlar sayesinde
ünlenen dergilerde yazma hevesine kapılıp,gönüllü ücretsiz
işçi olmayı tercih ederse düzenin devamına hizmet etmiş olur.Bu
yüzden yazılarını gönderen şairler/yazarlar öncelikle yazıyı
göndereceği dergiyi iyi takip etmeli,daha sonra dergi editörüyle
iletişime geçip yazıların nasıl değerlendirildiğine dair bilgi
almalı,derginin yazıları değerlendirirken neyi,hangi amaçla göz
önünde bulundurduğunu öğrenmelidir. Bu sorulara makul cevap
veren bir editör,zaten dergiyle alakalı atılan her adımda şeffaf
davrandıklarını göstermiş olacaktır
Bu konuda gösterilecek dikkatin sonucunda edebiyat dünyasını para
sahiplerinden ve edebiyatçı olduğunu düşünen paragözlerden
temizlemiş oluruz.
Nitelikli eserlerin ortaya konulmasını
sağlamak için edebiyat ortamında kendisine yer edinen para
sahiplerinin araziden çekilmesi gerektiğini belirttik. Bunun
dışında dergilere reklam alınması hususunda bazı düzenlemelerin
olması gerektiğinden ve editörlerin reklamlar aracılığıyla
cebini ve edebiyatını kuvvetlendirdiğinden bahsettik. Edebiyat
dergilerinde çıkacak yazıların para döngüsüne göre şekil
alabileceği ihtimalinin tehlikesine işaret ettik.Bahsetmemiz
gereken bir diğer tehlikeyse yayınevleridir.
Kitap yayınlatmak artık kolay.Çünkü
öyle yayınevleri var ki düşüncesi nitelikli edebiyata hizmet
etmek değil,yalnızca kar etmek.Hal böyle olunca alelacele
karalanmış şiirler,öyküler ve romanlar allanıp pullanıp
piyasaya sürülüyor.Basılan kitapların bir kısmı kitapçıların
raflarında çok kısa bir süre kalıyor,sonrasında kelepire
düşüyor.Bu tür kitapları sahaflar,ikinci el kitap alım satımı
yapan kitapçılar bile kabul etmiyor.Para yerine çok sayıda
kitapla kandırılan yazar,kitaplarını eşe dosta dağıtarak
bitiriyor ve basılmış bir kitabının olmasının övüncüyle
otobiyografisini yeniden düzenliyor.
Edebiyatın kalitesinin düşmesinde
yayınevleri birincil rol oynamakta. Güncel olayların etkisiyle
hareket eden, piyasayı şekillendiren değil piyasanın nefsine göre
şekillenen bir yayınevi edebiyata nasıl katkıda bulunabilir?
Televizyon dizilerinin etkisiyle popülerleşen tarihi karakterleri
anlatan kitapların mantar gibi türemesi edebiyatın seviyesini
göstermiyor mu? Bu noktada yayınevlerinin piyasa koşullarının
ağına yakalandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Elbette orta
ölçekteki bir yayınevi kitabın içeriğinden daha çok basım
adediyle ilgilenecektir. Matbaaya geldikten sonra yayınevi sahibinin
düşüncesi "Basarım, yollarım." olacaktır.
Peki,edebiyat dünyasında markalaşan
yayınevleri? Okurlar kitap alırken yayınevini fazlasıyla dikkate
alır. Dikkate alınan malum yayınevlerinin edebiyata etkisi için
ne söyleyebiliriz? Bu noktada markalaşan yayınevlerinde de bir
durağanlık olduğu ortada. Durağanlıktan kastettiğim
yayınevlerinin belli yazarların eserleriyle
oyalanmasıdır. Markalaşan yayınevleri genç yazarların eserlerini
basmak istemiyor. Geri çevrilen yazarlar da soluğu orta ölçekli
yayınevlerinde alıyor. "Kendin pişir, kendin ye" işine
dönen ilk kitap serüveninde genç yazarlar yalnız bırakılıyor.
Eleştirmenler göz önünde olanlarla,piyasayı meşgul edenlerle
ilgileniyor. Yayınevleri çoğu zaman gönderilen eserleri
incelemiyor. Bu sebeple markalaşan yayınevleri durağanlaşıyor,
başarı yakalayabileceği yazarların eserlerini basmakla yetiniyor.
Bu noktada ciddi bir eleştiri
eksikliğinden de bahsetmemiz gerekiyor. Yayınevlerindeki gözü
kapalılık,dergilerin piyasa koşullarının esiri olması,okurun
magazinel kültüre göre okumalar gerçekleştirmesi yazarların
eleştirisiz kalmasının en önemli sebepleri.Yazarlar
eleştirilmiyor. Eleştirilmeyen yazar nitelikli edebiyattan günden
güne uzaklaşıyor. Peki bu eleştiri boşluğunu doldurması
gereken eleştirmenler neler yapıyor?
Eleştirmenler çoksatar kitapların
tanıtımlarıyla meşgul oluyorlar. Piyasanın el üstünde tuttuğu
eserlerde olmayan güzellikleri anlatıyorlar.Bu yüzden piyasanın
dışında hareket eden şair ve yazarların eseri dikkate alınmıyor.
Eleştirmenlerin bu tavrı şair ve yazarları piyasanın hareket
alanına itiyor. Eleştirmenlerin öne çıkarttığı şair ve
yazarlar da piyasanın akışına göre kendilerini güncelliyor. Bu
tavır edebiyatı giderek sığlaştırıyor.
Yayınevleri ve
dergiler kitapları para getiren bir mamül ,yazarları ücretsiz
köle olarak mı görmeli?
Basılan
kitapların ve okurların çokluğu bizi rahatlatıyor mu?
Piyasanın
ekonomik kurallarına uyum sağlayan yayınevleri, yazarı da bu
kuralların değirmeninde öğütmüyor mu?
Bu sorulara doğru
cevabı verdiğimizde edebiyat güzelleşecek ve özgürleşecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder