cemil aydın
Anma ve kutlama vesilesiyle hatırlanan birçok gün var takvim
yapraklarında. Bunlardan bir kısmı unutuluyor, bir kısmı yüzeysel bir şekilde
ele alınıyor, çok az bir kısmı ise hakkı verilerek kutlanıyor.
Öykünün yaygınlaştırılmasına ve edebiyattaki yerinin daha
iyi tahlil edilebilmesine ortam oluşturduğundan, şu zamana kadar öykü için emek
verenlerin hatırlanmasına sebep olmasından dolayı bu gün hatırlanmaya değer bir
gün:
14 Şubat Dünya Öykü Günü!
Öykü, son zamanlarda edebiyatın içinde oldukça parlayan bir
tür. Romanın gölgesinde kalmanın şikâyetiyle yakınan öykü severler artık biraz
daha rahat olmalı. Öykülerin varlık alanı edebiyat dergileriyle sınırlıyken, artık
öykü kitapları birbiri ardına basılıyor ve kitapçılardaki yerini alıyor. Öyküye
göre daha bütüncül olan, 90’lardan sonra piyasanın edebiyatı
sermayeleştirmesiyle daha kolay servis edilebilir bir tür olarak roman her ne
kadar ön planda olsa da son zamanlarda türler arası geçişkenliğin artmasıyla öykü
daha ön planda. Giderek daha da önem kazanacağına inanıyorum.
Genelde bireyselliğin ön planda tutulduğu edebiyatımızda;
siyasal, toplumsal ve ekonomik koşulların etkisindeki yazarlar yeni biçim
arayışlarına yöneldi. Dil; kapitalizmin etkisiyle reklama bulandı, slogana yaslandı,
küresel piyasanın etkisine açıldı. Piyasanın kendi değerleriyle yeniden
organize ettiği edebiyatımızda anlam taşıyıcısı olarak dil, yazarın iç
dünyasını yansıtmada yetersiz kaldı; posası çıkmış bir dille oluşturulan metin,
bir kapan gibi yazarını tuzağa düşürdü. İnsan ve dil arasındaki bu modern ilişki
öykünün istikametini böylece değiştirdi.
Öykü bu durum içerisinde deneysel girişimlerle ilerlemeye
çalıştı. Her yazma sürecinde yazar öyküyü yeniden yarattı. Bu tutum öykünün
alanının genişlemesine ve öykü türünü deneyenlerin sayısının artmasına neden
oldu. Peki, bu nicel artış öyküyü nereye götürür?
Eğer öykücü kadim görevine uygun olarak zamanın tanıklığını
bireyler üzerinden gerçekleştirir bireyi ferahlatırsa öykü daha iyi yerlere gelebilir.
Buna mukabil yazılan deneysel metinler gelenekten kopuk, zamanın ruhundan uzak,
ferdi sızlanmalarla doldurulmuş
metinlere evrilirse öykü için tehlike çanları çalmış olur. Son zamanlarda artan
hareketliliği de saman alevi olarak adlandırmakla iktifa etmiş oluruz.
Deneysel girişimlerin öykü açısından bir riski de “türler
arası geçişkenlik”. Derinlikli anlatımdan
uzak ferdi sızlanmaların öykü olarak kabul edilmesi edebi bir risktir. Çoğu
vakit yazarın bile herhangi bir türe yerleştiremediği metinler kabaca düzyazı
ya da anlatı olarak kabul ediliyor. En temel yaklaşımla edebiyatı duygu ve
düşüncelerin belirli bir sistemle okuyucuya aktarma olarak tanımladığımızda
türler elbette sonradan belirlenen sistemli ayrışmalardır. Adı ne olursa olsun
mühim olanın okuru ya da kitleyi yönlendiren yığının beğenisinde saklı olduğunu
düşünerek öykünün anlatıya ya da düzyazıya evrimi doğal kabul edilebilir. Ancak
okunurluğu artırmanın hevesi öykünün özüne ve biçimine zarar vermektedir.
Öykü özünde anlatmaya dayalı bir türdür. İnsan hayatının
başlangıcına döndüğümüzde Hz. Adem ile Hz. Havva’nın dünyada cennet hayatını
anlattıklarını görürüz. Onlar da yaşanılan geçmişe özlem vardı. Geçmişi bugüne
getirme hevesiyle anlattılar. İnsanoğlunun anlatma isteği bir sürgünle başlamış
oldu böylece. Adem ve Havva anlattıkları öykünün kahramanlarıydılar. Bir
dertleri vardı ve bu dertlerini anlatıyorlardı. Öykü tüm türlerde olduğu gibi
anlatılacak bir derdin varlığıyla oluşur. Gerçek ya da gerçeküstü kurgusuyla
anlatılanlar hakikatin bir damarına ilişir ve topluma şifa olur. Öyküde
anlatılanlarla hakikat arasında sağlam bir köprünün olduğunu söyleyebiliriz.
Yaşanılan anın ya da geçmişte yaşanmış bir anın şimdiye getirilişinde bir
vasıta olan öykü insanlara yol açar. Ferdin ve ileri safhada toplumun düşünsel
terakkisine katkıda bulunur.
Öykünün işlevini düşündüğümüzde son zamanlardaki deneysel
girişimlerin bu işlevle ne kadar uyuştuğunun tartışılması gereken bir mevzu
olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Anlattığına değil daha çok nasıl
anlattığına önem veren yazarların elinde öykü ne hale gelmiştir? Öykünün orta
yerinde soluğu kesilen zayıf kahramanların okuyucuya katkısı ne olabilir?
Soruların sayısını artırabiliriz. Elbette vereceğimiz
cevapların daha da nitelikli olmasının şartı soruların fazlalaşmasıdır. Bu yazı
da bazı soruların muhataplarına iletilmesine ve yeni soruların sorulmasına
vesile olması için yazıldı.
Umarım 14 Şubat Dünya Öykü günü plaketlerin bolca
dağıtıldığı sıradan törenlerle, resmi
konuşmalarla geçiştirilmez. Özgün fikirlerin ortaya çıkmasına, öykünün yakın
geçmişinin mercek altına alınmasına, soruşturmaların yapılmasına vesile olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder