cemil aydın
Sedat Umran Ay Vakti aracılığıyla haberdar olduğum bir şair.
Maalesef ölümünden sonra tanıdığım Sedat Umran için Ay Vakti’ndeki yazıları
dikkatle okudum. Ömrünün son yıllarını, huzurevinde geçiren şairin hayat öyküsü
ilgimi çekmişti. Bir şairin ömrünün son yıllarını insanlardan uzakta, yalnızlık
içerisinde tüketmesi vicdanımı yaralamıştı.
Sedat Umran’ın eşyalara ruh veren şiirlerinden bazı
örnekleri okuyunca kitaplarını okumak için kendime söz vermiştim. Bu sözümü
yaklaşık 6 ay sonra tuttum. Erzurum ziyaretimde şairin Akşam Şiirleri ve
Akşamın Kaması adlı şiir kitaplarını aldım.
Şiirlerini kafiyeli ve hece ölçülü yazan şair, kullandığı
imgelerle duyarlılığıyla A.Haşim şiirlerini akla getiriyor. Akşam üzerine
yazdığı şiirlerini topladığı Akşam Şiirleri kitabında bunu rahatlıkla fark
edebiliyoruz.
Şiirlerinde günlük hayatımızda kullandığımız eşyaları
rahatlıkla kullanan şair, duygularını somut bir dille ifade eder. Onun şiirleri
anlaşılırdır. Şiirde söylemek istediğini açıkça söylemek isteyen bir tavrı
benimser. Şaire göre şiir günlük hayattadır. Basit gördüğümüz işlerimizde,
eşyalarımızdadır.
Elmayı, armudu, pergeli, mandalı, karpuzu(çekirdeğiyle
birlikte),dişi, uçamayan uçakları, uçan sandalyeleri, şemsiyeyi, yarasaları,
tavus kuşunu, topal böceği, sarmaşıkları, hoparlörü, yumağı, makarayı, süpürge
ve faraşı, balgamı şiirlerinde kullanmış bir şairdir Sedat Umran.
Sedat Umran doğayla, eşyayla bütünleşen bir şairdir. Eşyanın
bir ruhu olduğuna inanır. Onların da insanlar gibi dertlerinin olduğunu anlatır
şiirlerinde.
Umran Masa adlı şiirinde şöyle der:
Canı sıkılır elbet, hep ayakta
durmaktan
Böylesi daha iyi boyuna
oturmaktan.”
Masanın can sıkıntısını hisseden Umran, dizelerin devamında
masayı teselli etmekten geri durmuyor.
Masadan bahseden şair iskemleden bahsetmezse olmaz:
“Masanın çevresinde atsaydı bir
tur
Uyuşukluğundan sıyrılırdı iskemle
Yorulmaz mı hep ayakta durmaktan
Keşke çömelebilseydi iskemle.”
İskemlenin de ayakta yorulacağını düşünüyor Umran.
İskemlenin tabiatı gereği yapamayacaklarına üzülüyor.
Sedat Umran mandala övgüler düzen bir şairdir:
“Sen ey cambazlar cambazı
Bücür mandal
Sarkıt bacaklarını
Asılı kal!
Sana tehlikelerle
Oynamak yaraşır
Canı acısa da sesini çıkarmaz
Isırdığın çamaşır.”
Eşyaların derdiyle dertlenen bir şair hayvanları düşünmeden
durur mu? Bakın Topal Böcek şiirinde Umran neler diyor:
“Kırık bacağınla topallıyorsun
Aklına gelir miydi bir şair
sorsun
Kim seni böyle sakat bırakan
Alçıya alırdım bacağını bulaydım imkân
Bacakların upuzun ama ipince
Sevinmez misin bir şair seni
sevince!”
N.Sami Banarlı’nın Sedat Umran şiiri üzerine
değerlendirmesini Akşam Şiirleri kitabının son sayfasında okudum:
“Eşyaya hayat veren, dışımızdaki varlıkları içimizdeki
alemde duyan, düşünen, sevinen veya ıstırap çeken birer canlı mahlûk halinde
bir defa daha yaratmak sizin şiir anlayışınızın ruhunu teşkil ediyor.”
Banarlı bu övgüyü yapmaklar birlikte - o zaman için(1948)-
Umran’ın şiirlerinde ses unsurunun bir parça ihmal edildiğini söylüyor.
Banarlı’nın bu tespitinin izlerini bazı şiirlerde görüyoruz.
Şiiri tıkayan aliterasyonlar, kâfiye kaygısıyla kullanılan yersiz kelimeler
Umran’ın şiirinin aksayan yönü.
Sandık şiirindeki iki dizeden yola çıkalım:
“Onlar irili ufaklı hayal
bohçaları
Bazısı sapasağlam, eskimiş
çokçaları.”
İkinci dizede kullanılan “çokçaları” kelimesi kafiye
kaygısıyla kullanılmış. Çoğulluk anlamı veren bir kelimeye çoğul eki ekleyerek
anlamsız bir kelime oluşturmuş. Bu anlamsızlığı göz ününe almayıp sadece
kelimeyi bir kere seslice tekrar etmemiz kelimenin şiirsellikten uzaklığını
görmemize yetecektir.
Esinti şiirinde de kafiye kaygısıyla şiirin akışkanlığını
bozuyor Umran:
“Gezinir bir esintinin
O görünmez parmakları
Saçlarının arasında
Bulabilecek mi bakalım
İstediği kadar arasın da?”
“arasında” kelimesiyle oluşturulmak istenen kafiye
şiirselliği bozuyor. Okuyucuyu şiirden uzaklaştırıyor.
Genel olarak baktığımızda Sedat Umran şiiri günlük hayatla
iç içe, eşyayla ve doğayla barışık bir şiir. Çoğu şairden farklı olarak
eşyaları ilginç bağlamlarda şiirinde kullanan bir şair. Bu özelliğiyle kendine
ayrı bir yer edindiği muhakkak. Ancak salt bu farklılığın Umran’ın şiirini
geleceğe taşıyacağını düşünmüyorum.